<
COVİD-19’UN HUKUKİ ETKİLERİ 1)COVİD 19’UN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ

Bugünlerin en önemli gündem maddesi herkesin bildiği üzere COVİD-19 olarak nitelendirilen salgın hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü tarafından Pandemi (kıta, hatta tüm dünyayı etkisi altına alan salgın hastalık) olarak ilan edilen bu salgın hastalık nedeniyle 13.04.2020 tarihinde açıklanan verilere göre dünyada tespit edilen 1.859.011 vakanın 114.979’ü; Türkiye’de tespit edilen 56.956 vakanın 1.198’i ne yazık ki ölümle neticelenmiştir. Söz konusu salgının kontrol altına alınabilmesi adına ülkelerce bir takım önlemler alınması gerekmiş, bu kapsamda ülkemizde kısmi sokağa çıkma yasağı uygulanmış ve bir takım işletmelerin faaliyetlerinin durdurulmasına karar verilmiştir. Bu süreçte işletmelerin bir kısmı üretimi ve çalışmayı durdurmak, yavaşlatmak veya uzaktan çalışmak gibi çeşitli önlemlere başvurmak zorunda kalmıştır. Üretimin durması ve/veya yavaşlaması nedeniyle de bir takım sözleşmesel edimlerin ifa edilememesi durumu ortaya çıkmıştır.

Bu yazımızda bahsedilen durumun sözleşmelere muhtemel etkilerinden ve hukuki neticelerinden bahsedeceğim. Ancak öncelikle durumun daha önceden yaşanmamış bir durum olması ve sürecin devam etmesi nedeniyle bahsettiğim hususların kesin nitelikte olmadığını, çeşitli içtihat ve hukuki görüşler doğrultusunda yapılmış bir değerlendirilme niteliğinde olduğunu belirtmek isterim.

İşletmelerin, gerek tedbir amaçlı gerekse kamu otoriteleri tarafından verilen talimatlar neticesinde faaliyetlerini durdurması nedeniyle Pandemi öncesi akdedilen sözleşmelerin ifasında kısmen ya da tamamen imkansızlıkların, güçlüklerin veya gecikmelerin meydana geldiği veya geleceği görülmektedir. Bu durumun ileriki aşamalarda hukuki ihtilafları gündeme getireceğinde şüphe yoktur.

Bu aşamada konuyla ilgili iki önemli kavrama açıklık getirilmesinde fayda görüyorum. Bunlardan biri “Ahde Vefa” (sözleşmeye bağlılık) ilkesi, diğeri ise “Mücbir Sebep” (beklenmeyen hal) kavramıdır. Ahde Vefa; sözleşmeler hukukuna hakim olan ilkelerdendir ve tarafların sözleşme ile üstlendikleri edime bağlı olmaları gerektiğini ifade etmektedir. Bununla birlikte Borçlar Kanunu gereğince her iki tarafa ya da taraflardan birine bir edimi yerine getirme borcu yükleyen sözleşmelerde MK m.2’de düzenlenen ve genel ilke niteliğinde olan dürüstlük kavramı da önem arz etmektedir. Buna göre, sözleşmenin imzalandığı tarih ile edimin ifa edilmesi beklenen tarihteki hal ve şartların da sözleşmeye yansıtılması gerekmektedir. Diğer yandan önemli olarak nitelendirdiğimiz bir başka kavram olan Mücbir Sebep de, sözleşmenin akdedilmesi sırasında ön görülmesi mümkün olmayan gelişmeler olarak ifade edilebilecektir. Yargıtay’ın yerleşik içtihatları bir durumun Mücbir Sebep olarak nitelendirilmesi için;

Taraflarca söz konusu olayın gerçekleşmesinin veya doğurabileceği sonuçların öngörülemez olması,

Olayın tarafların kontrolünde olmaksızın gerçekleşmesi,

Olayın önlenebilmesinin tarafların kontrolünde olmaması,

Alınmış tedbirlere rağmen söz konusu olayın tarafların üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesini imkansız kılması,

Edimin yalnızca borçlu tarafından değil, kimse tarafından ne kadar özen gösterilirse gösterilsin gerçekleştirilemeyecek olması,

Mücbir sebep ile borcun ihlali arasında uygun nedensellik bağı bulunması gerekmektedir.

Sözleşmenin taraflarının da bir takım hususları mücbir sebep olarak sözleşme metnine ilave etmeleri mümkün olduğu gibi; her hangi bir mücbir sebebin neticesinin taraflardan birine yükletilmesi de mümkündür. Bu gibi durumlarda mücbir sebebin varlığını ileri sürülerek ifa imkansızlığından bahsetmek Ahde Vefa ilkesi gereğince mümkün olamayacaktır. Ancak açıkça mücbir sebebin neticesinin bir tarafa yüklenmediği durumlarda mücbir sebep nedeniyle ifa imkansızlığı yada ifanın güçleşmesinden söz edilebilecektir.

Buna göre, taraflardan birinin yukarıda sayılan nedenlerle sözleşme ile üstlendiği edimi yerine getirememesi halinde ifa imkansızlığından bahsedilebilecek ve BK m. 136 hükmü uygulama alanı bulacaktır. Üstlendiği edimin ifası imkansızlaşan taraf; edimini yerine getir(e)meyecek, buna mukabil karşı taraftan da edimini ifa etmesini isteyemeyecektir.(BK m.136/2) Eğer taraflardan biri, imkansızlık ortaya çıkmadan evvel edimini yerine getirmişse sebepsiz zenginleşme hükümleri gereğince diğer taraftan iadesini talep edebilecektir. Devamla BK m. 137 kısmi ifa imkansızlığını düzenlemektedir. Bu hükme göre borç öngörülemeyen ve borçlunun sorumlu tutulamayacağı nedenlerle kısmen imkansızlaşmışsa borçlu yalnızca imkansızlaşan borcundan kurtulacak, sözleşme ile üstlendiği başkaca edimleri ifa etmekle yükümlü kalacaktır. Ancak, şayet bu kısmi ifa imkansızlığı önceden öngörülseydi tarafların iş bu sözleşmeyi akdetmeyeceklerinin açıkça anlaşılması halinde, borcun tamamı sona erecektir.

Eğer edimin ifasında objektif imkansızlık söz konusu ise yani sadece borçlu tarafından değil bu sözleşmeye taraf olabilecek her hangi bir gerçek ve/veya tüzel kişilik tarafından da ifası imkansızsa ve bu imkansızlık borçludan kaynaklanmıyorsa, yukarıda sayılan özelliklerin de dikkate alınması suretiyle “mücbir sebepten kaynaklı bir imkansızlık” hali sözkonusu olacaktır. Bu durumda da BK 136.vd.maddeleri uyarınca borç ortadan kalkacaktır.

Yine sözleşmelerde hiçbir şekilde mücbir sebepten bahsedilmemiş olması halinde BK m. 137’de bahsedilen ifa güçlüğü hükümleri de söz konusu olabilmektedir.

Bulunduğumuz noktada konuyla ilgili bazı somut ve nihai değerlendirmeler yapmak mümkündür.

Öncelikle, sözleşme hükümlerine ve taraflar ile üstlenilen edim yada edimlerin mücbir sebepten etkilenmesi durumlarına göre özel olarak değerlendirilmelidir. Bir başka anlatımla her sözleşmeyi ve yüklenilen edimleri kendi şartları içinde değerlendirmek gerekmektedir. Zira Covid 19 konusunu, her sözleşme ve her yükümlülük bakımından mücbir sebep olarak nitelendirmek mümkün değildir. Yine, mücbir sebep olarak nitelendirilebileceği hallerde de, sözleşmenin ortadan kaldırılmasının mı, ek protokoller ile uyarlanmasının mı hukuka ve mevcut duruma uygun olacağının değerlendirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Bu kapsamda konuyla ilgili olduğunu düşündüğümüz bir diğer husus da, sürecin devam ediyor olması ve ne zaman biteceğinin öngörülememesidir. Zira mevcut durumun devam etme süresi, Covid 19’un mücbir sebep olarak değerlendirilmesi bakımından da, sözleşmelerin akıbeti bakımından da son derece önemlidir.

Yaşanılan gelişmeler nedeniyle çok sayıda sözleşme etkileneceği ve bu durum ülkesel boyutta olduğu için yasal veya idari düzenlemeler yapılacağını düşünmekteyiz. Aynı şekilde yüksek mahkeme içtihatlarıyla genel ilkeler belirleneceği kanaatindeyiz. Ancak bunun için öncelikle salgının bitmesi ve durum üzerindeki belirsizliğin kalkması gerekmektedir. Bu da zamana ihtiyaç olduğu anlamına gelmektedir.

Bugün, bulunduğumuz noktada ve sürecin devamında sözleşme taraflarının iyiniyetli olması son derece önemlidir. Öncelikle muhatabını bilgilendirmeli, gerekiyorsa ve mümkünse konuyu muhatabıyla değerlendirmelidir. Devamla sözleşmeyi ifa edebilmek için gayretini ortaya koymalı, mevcut şartlar içinde gereken tedbirlerini almalı ve (sözleşmeyi ifa edebilmek bakımından) mücbir sebepten etkilenmemenin yollarını aramalıdır. Unutulmamalıdır ki, ilerleyen süreçte ihtilaf doğması ve konunun yargıya intikal etmesi halinde, sözleşme taraflarının bugünlerdeki niyet, tutum ve davranışları yargılamanın akıbetine yön verecektir.